+90 0312 418 28 20 info@guchukuk.com

ALT KİRA VE KULLANIM HAKKININ DEVRİ

Ülkemizde kiraya veren-kiracı ilişkileri hakkındaki düzenlemeler çerçevesinde kanun karşısında üstünlük çoğu zaman kiracıdadır. Bununla birlikte; yasal düzenlemeler ile kiracıya da bazı yükümlülükler getirilmiş olup; bunlardan biride alt kira müessesine ilişkindir.

Kiracının ,alt kira konusunda, kiraya verene zarar verecek bir değişikliğe yol açmaması kuralı; Türk Borçlar Kanunu 322. Maddesinde düzenlenmiş, kiraya verenin ve kiracının haklarını güvence altına almıştır.

Alt kira, kiracının kiralananın kullanım hakkını tamemen veya kısmen bir başkasına kiraya verebilmesi veya kullanım hakkını başkasına devretmesi olarak açıklanabilir. Kiracının alt kira ve kullanım hakkını devredebilmesi için aranan koşullardan biri ise bu değişikliklerin kiraya verene zarar verecek bir değişikliğe yol açmamasıdır. Konut ve işyeri  kiralarında kiraya veren ile kiracı arasındaki sözleşmede kiraya verenin yazılı muvafakatı aranmıştır.

Türk Borçlar Kanunu madde 322: “Kiracı, kiraya verene zarar verecek bir değişikliğe yol açmamak koşuluyla, kiralananı tamamen veya kısmen başkasına kiraya verebileceği gibi, kullanım hakkını da başkasına devredebilir. Kiracı, konut ve çatılı işyeri kiralarında, kiraya verenin yazılı rızası olmadıkça, kiralananı başkasına kiralayamayacağı gibi, kullanım hakkını da devredemez. Alt kiracı, kiralananı kiracıya tanınandan başka biçimde kullandığı takdirde kiracı, kiraya verene karşı sorumlu olur. Bu durumda kiraya veren, kiracısına karşı sahip olduğu hakları alt kiracıya veya kullanım hakkını devralana karşı da kullanabilir.”

Kiraya veren ile kiracı arasında akdedilen kira sözleşmesinde, kiraya veren, alt kira için yazılı izin vermez ise konut ve çatılı işyerlerindeki kiracı kiralananı alt kiraya veremez.

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi E:2009/1765 K:2009/4764 T:25.05.2009 sayılı kararı ile bu husus açıklanmıştı.

  “Sözleşmenin 7/a maddesinde “Kiracının, kiralanan yeri ve kira akdini başkasına devir veya ciro edemeyeceği ancak, kiralanan yer dahilindeki, sınırlı miktardaki alanlar, reyonlar, faaliyet gösterecek olan üçüncü şahıs veya şirketlere kiralamakta serbest olacaktır. Bu durumda kiracının kiralayana karşı bu sözleşmeden doğan yükümlülükleri aynen devam edecek ve bu şekilde sınırlı bir kısmını kullanma durumuna geçecek kişide iş bu sözleşme hükümlerini aynen kabul etmiş olacaktır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu koşul geçerli olup, tarafları bağlar. Davalı kiracı müşteri potansiyelini artırmak ve müşteriye mali yönden daha iyi bir hizmet sunabilmek amacıyla dava dışı bankaya kiralanana ATM cihazı kurulması için kiralananın bir bölümünü kiraya vermiştir. Davalı kiracı sözleşmenin 7/a maddesinde, kendisine tanınan yetki kapsamında ve kullanım amacına uygun bir şekilde altkiraya verdiğine göre sözleşmeye aykırılık olgusundan söz edilemez. Bu durumda akde aykırılık gerçekleşmediğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kiralananın tahliyesine karar verilmesi doğru değildir.Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.”

Kiracı, böyle bir muvafakat olmadan kiralananı alt kiraya verdiyse, kiraya veren durumu öğrenmesinden itibaren kira süresinin bitmesini beklemeden derhal kiracıya ihtar çekerek ve uygun süre tanıyarak akde aykırılığı gidermesini istemelidir. Bu süre Yargıtay yerleşik içtihatlarına göre en az otuz gündür. Bundan az bir süre tanınması bozma nedeni sayılmıştır. İhtara rağmen kiracı alt kira ilişkisini bitirmiyorsa kiraya veren akde aykırılıktan dolayı akdin feshi ve kiralananın tahliyesi için Sulh Hukuk Mahkemelerinde dava açabilir. Verilen süre içerisinde alt kira sözleşmesini feshederek kiralananı sözleşmeye uygun hale getirirse, bu nedenle kiracının tahliyesini isteme hakkı ortadan kalkar.

Kiraya veren tarafından alt kira için yazılı izin verildikten sonra kiracının alt kira sözleşmesi yapma hakkı doğar. Kiracı,  bir alt kiracı ile kira sözleşmesi yapar ise bu sözleşme ile alt kiracıya verilen yetkiler asıl kira sözleşmesinde kiracıya verilen yetkiler ile sınırlıdır. Yani kiracı ile alt kiracı arasındaki sözleşme, kiraya veren ile kiracı arasındaki sözleşmeden farklı koşullar taşıyabilir ancak; bu kira sözleşmesi kiraya verene bir zarar vermeyecek koşulda olmalıdır. Bu konudan Yargıtay içtihatlarında da bahsedilmiştir:

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E:2011/3-749 K:2012/50 T:08.02.2012 “…Alt kirada 1. kiracı kiralayan sıfatını alır ve alt kira sözleşmesi ilk kiralayana zarar vermemek koşuluyla 1. kira sözleşmesinden farklı hükümler taşıyabilir…..”

Yani her ne kadar kiraya veren ile kiracı arasındaki kira sözleşmesi ve kiracı ile alt kiracı arasındaki kira sözleşmesi biribirinden bağımsızmış gibi dursa da; kiracıyla alt kiracı arasındaki sözleşme , kiraya veren ve kiracı arasındaki sözleşme hükümleriyle de bağlıdır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E:2011/3-749 K:2012/50 T:08.02.2012 “….alt kira sözleşmesi ilk kira sözleşmesi ayakta kaldığı sürece geçerlidir ve ilk kira sözleşmesinin feshi ile alt kira sözleşmesi de kendiliğinden fesholunmuş sayılır. Zira, alt kiracının kiralayana karşı ileri sürebileceği herhangi bir talep hakkı bulunmamaktadır. O halde kiranın sona ermesi ile kiralayanın alt kiracıyı da taşınmazdan ( kiralanandan ) çıkarma yetkisinin olduğunu kabul etmek gerekir ( Becker, sh. 287, 288 ve 290 ).”

Kiraya veren, kiracının taşınmazı alt kiraya vermesi husunda muvafakat ettiyse; her üç tarafın ayrı ayrı  hak ve yükümlülükleri ortaya çıkmaktadır. Bunlar:

  • Kiraya verenin hakları ve borçları:
    • Kiraya veren, tıpkı kiracıya olduğu gibi, alt kiracıya karşı da kiralananın uygun kullanılmasını talep etme hakkına sahiptir.
    • Kiraya veren, kiracısına karşı sahip olduğu hakları alt kiracıya karşı da kullanabilir.
    • Kiraya veren alt kiraya izin verdikten sonra kiralananın kullanılmasına katlanma yükümlülüğü altındadır.

 

  • Kiracının hakları ve borçları:
    • Kira bedeli isteme hakkı: Kiracının alt kiracıdan aralarındaki sözleşmeye dayanarak bedel talep edebilme hakkı vardır. Aynı zamanda kiraya veren ile kiracı arasında yapılan kira sözleşmesinde kira bedelinin belli oranda artırılıcağına ilişkin hüküm varsa bu oranı kiracı alt kiracıya karşı uygulama imkanına sahiptir.
    • Alt kiracıya hapis hakkı: Kiracı ,alt kiracının kira bedeli olarak ödemesi gerektiği bedeli ödemez ise temerrüde düştüğü kira bedeline karşılık alt kiracının kiralanana getirdiği eşyalar üzerinde hapis hakkını kullanabilir. Hapis hakkı kanunla düzenlenmiş bir rehin hakkıdır. Bu sayede kiracı alt kiracının ödemesi gerektiği kira bedelini güvence altına almış olur. Temerrüde düşülen kira bedeli alt kiracı tarafından kiracıya ödendikten sonra kiracının hapis hakkı ortadan kalkar.
    • Kiralanın kullanımına izin verme: Kiracı alt kiracı ile arasındaki sözleşme devam ettiği sürece kiracı kiralananı kullanıma uygun tutma yükümlülüğü altındadır.

 

  • Alt kiracının hakları ve borçları:
    • Kiralanını kullanma hakkı: Kiracı ile alt kiracı kira sözleşmesi imzalandıktan sonra kiralananı kullanma hakkına sahip olur. Bu hakkını sadece kiracıdan talep edebilir, yani kiraya verene böyle bir talep ile gidemez. Alt kiracının kiralananı kullanma hakkı ve süresi kiracının hakkı ile sınırlıdır.
    • Tazminat isteme hakkı: Alt kiracı sözleşme yapılmış olmasına rağmen kiralanandan yararlanamıyorsa, kiracıdan tazminat isteme hakkına sahiptir.
    • Alt kiracı, kiracı ile aralarındaki sözleşmeye uygun davranmakla yükümlüdür. Aynı zamanda alt kiracı kira bedelini kararlaştırılan sürede ödemelidir.

Görüldüğü üzere alt kiracı kiraya veren ile direkt bir sözleşme yapmamasına rağmen kiraya veren ve kiracı arasındaki sözleşmenin sonuçlarından etkilenmektedir.

     Av. A.Gökçe Göker

KAT KARŞILIĞI İNŞAAT SÖZLEŞMESİ UYARINCA YAPILAN İNŞAATTAN BAĞIMSIZ BÖLÜM SATIN ALAN ÜÇÜNCÜ KİŞİLERİN DURUMU – SAHİP OLDUKLARI HAKLAR

 

İnşaat devam ederken bağımsız bölümlere ilişkin olarak üçüncü kişilere usulüne uygun şekilde yapılan satışlar ve temlikler hukuken geçerlidir.

  • Kat karşılığı yapılan inşaatlar devam etmekte iken; arsa sahipleri veya müteahhitler; kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca hisselerine düşen bağımsız bölümleri tapuda veya satış vaadi senetleri ile satabilir, müteahhitler sahsi haklarını temlik edebilirler.
  • Arsa payı veya bağımsız bölümün kat irtifaklı arsa payı, tapuda satış ile devredilmişse; aksine düzenleme bulunmadığı sürece alıcı, bu paya karşılık gelen bağımsız bölümde arsa sahibinin sahip olduğu haklara halef olur ve müteahhidin edimlerini sözleşmeye uygun şekilde ifa etmesini talep hakkına sahip olur.
  • Arsa sahibi tarafından bağımsız bölüm arsa payının satış vaadi ile satılması halinde ise; alıcının müeahhitten edimlerini sözleşmeye uygun yerine getirmesini talep hakkı bulunmamaktadır. Ancak; aksine bir düzenleme bulunmadığı takdirde; satıcı, inşaatın sözleşmeye uygun yapılmamasından dolayı alıcı üçüncü kişiye karşı sorumludur.
  • Kat karşılığı yapıldığı bilinen bir inşaattan bağımsız bölüm satın alan üçüncü kişinin, kat karşılığı inşaat sözleşmesinin müteahhidin kusuru ile feshedilmesi halinde; arsa sahibi satıcıdan tazminat talep hakkı bulunmamaktadır. Ancak; sözleşmenin feshinde arsa sahibinin de kusuru bulunması veya bu hususta bir taahhüt verilmiş olması durumları saklıdır.

 Kat karşılığı inşaat sözleşmesi satıcı arsa sahibi tarafından haksız olarak feshedilirse;  arsa sahibi ile birlikte eksik işleri başka bir müteahhide yaptırabilir veya arsa payını satıcıya iade ederek satıcıya ödediği bedelin iadesini talep edebilir.

  • Aksi kararlaştırılmadıkça; müteahhit tarafından, hissesine düşecek bağımsız bölüm arsa paylarının, üçüncü kişilere arsa payı devri suretiyle satışı halinde, müteahhit kat karşılığı inşaat sözleşmesindeki yükümlülükleri üstlenmiş olur.
  • Müteahhit tarafından hissesine isabet eden şahsi haklar; alacağın temliki (TBK m183) hükümlerine göre devredilebilir. Bu devir adi yazılı şekilde yapılabilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus; devralınan hakkın ancak müteahhit tarafından inşaatın eksiksiz şekilde tamamlanarak teslim edilmesi sonucunda talep edilebilir hale gelmesidir. Bu yükümlülük yerine getirilmedikçe üçüncü kişi tarafından bu şahsi hakka dayanılarak arsa payı sahiplerinden kendine arsa payının devrini isteme hakkı doğmaz. Ancak; üçüncü kişi önemsiz noksanları kendisi yaptırır veya bedelini arsa sahiplerine öderse, arsa payı kendisine devredilir. Yaptığı bu masrafı müteahhitten isteme hakkı da saklıdır.
  • Müteahhit ile noterden satış vaadi sözleşmesi imzalamak suretiyle müteahhidin hissesine düşecek bağımsız bölümleri alan 3. Kişi; inşaatın tamamlanmasından sonra, arsa sahibinden hissesini talep edebilir. Bu talep üzerine, arsa sahipleri, müteahhidin durumu kabulü halinde arsa payını üçüncü kişiye devir ile yükümlüdür.
  • Kat karşılığı inşaattan kendisine düşen bağımsız bölümü üçüncü bir kişiye işyeri dışında konut olarak satan arsa sahibinin yapmış olduğu işlem, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a tabi olmaz. Buna karşın tacir olan müteahhitin kendi payına düşen bağımsız bölümü işyeri dışında konut olarak kullanılmak üzere üçüncü kişilere tapuda ferağ, noterde satış vaadi yada temlik ile satış yapması halinde, şartları oluşmuş olduğundan alıcı üçüncü kişi (tüketici), Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un kendisine tanıdığı haklardan yararlanabilecektir.

 

Kısaca açıklandığı üzere; kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yapılan inşaat kapsamında gerek arsa sahibi gerekse müteahhitten bağımsız bölüm satın alınabilmektedir. Ancak; satın alan üçüncü kişinin sahip olacağı haklar çeşitlilik göstermekte olup; bu hususa dikkat edilmesi gerekmektedir.

                                                                                                                                  Av. Ayça TOPRAKKALE

İŞÇİNİN FAZLA ÇALIŞMADAN DOĞAN ÜCRET HAKKI

4857 sayılı İş Kanunu çerçevesinde fazla çalışma diğer adıyla fazla mesai haftalık 45 saati geçen çalışmadır. Bu konu İş Kanunu 41. madde de  düzenlenmiştir.

İşçilerin fazla çalışma ücreti hesaplanırken günlük değil haftalık süre baz alınır. Fazla mesai alacağı olan işçi ücret alacağının muaccel olması ve fazla mesai alacağının ödememesi halinde ücreti talep edebilir. Bazı işyerlerinde fazla çalışma ücretinin karşılığı olarak serbest zaman uygulaması veya denkleştirme yapılabilir bu durum kanuna uygundur. Ancak işyerinde böyle bir uygulama yoksa işçiye fazla çalışma ücretinin ödemesi zorunludur.

İşçinin haftalık 45 saatten fazla çalışması ve ücret ödenme tarihlerinde hak ettiği bu fazla çalışma ücretinin ödenmemesi durumunda işçi; İş Kanunu madde 24 kapsamında iş sözleşmesinin haklı nedenle derhal fesih hakkını kullanabilir. Çünkü İş Kanunu madde 24 ücret alacağını geniş kapsamlı tutmuştur ve fazla mesai ücretinin ödenmemesini de haklı nedenle derhal fesih hallerinden saymıştır.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi E. 2007/511, K:2007/8588, T:27/03/2007 sayılı kararında: “….Fesih yazısında, ikramiye ve ücretlerin ödenmemesinden söz edilmiş, bu durum ve işverenin diğer hukuka aykırı uygulamaları sebebiyle iş sözleşmesinin anılan yasanın 24/11. Maddesine göre feshedildiği açıklanmıştır. Bu davada fazla çalışına ücreti isteğinde de bulunulmuş ve mahkemece isteğin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Fazla çalışma ücreti, geniş anlamda ücret içinde değerlendirilmelidir. Böyle olunca fazla çalışına ücretinin ödenmemesi de 4857 sayılı İş Kanununun 24/11 e bendi uyarınca isçiye haklı fesih imkanı vermektedir. Davacının anılan fesih yazısındaki açıklamaları fazla çalışmayı da içermektedir. Buna göre davacının iş sözleşmesini haklı olarak feshettiği sonucuna varılmalıdır. Kıdem tazminatı isteğinin kabulü gerekirken mahkemece anılan talebin yazılı şekilde reddi hatalı olmuştur……” 

Ancak uygulamada ki yaygın görüşlere göre işçi haklı nedenle derhal fesih yapmadan önce işyerine fazla çalışma ücretinin ödenmediğine ve en kısa sürede kendisine ödenmesini istediğine dair bir ihtar çekerek ileride gerçekleşme ihtimali olan yargısal süreçte kendi savunmasında kullanabileceği somut bir delil elde etmiş olur. Çünkü mahkeme huzurunda fazla çalışma ücretini talep eden işçi bunu kanıtlamakla yükümlüdür.

Fazla çalışma ücretine hak kazanmış olan ve işyerine,zorunlu olmasada, ihtar çekerek bu talebini belirtmiş olan işçi; işyeri talebini yerine getirmediği takdirde, yazılı bir şekilde işi bırakma nedenini ve taleplerini işyerine ileterek iş akdini sonlandırabilir. Unutulmamalıdırki haklı nedenle derhal fesih yapan işçi kıdem tazminatına hak kazanır ancak ihbar tazminatından vazgeçmiş olur.

İşyerinden, talep etmesine rağmen, fazla çalışma ücretini alamayan işçi hiç vakit kaybetmeden İş Mahkemelerinde talebi doğrultusunda dava açmalıdır. Çünkü  işçi alacaklarında kıdem ve ihbar tazminatı hariç 5 yıllık zaman aşımı mevcuttur. Bu süre geçtikten sonra işçi malesef haketmiş olduğu alacağı mahkemeden talep edebilme imkanını kaybeder.İşten ayrılan bir işçi dava açtığı tarihten itibaren geriye dönük olarak en çok 5 yıllık fazla çalışma ücreti alabilir.

Fazla Çalışma Ücretinin Hesaplanması:

            Fazla çalışmanın en önemli kısmı, ücretinin zamlı hesaplanmasıdır. İşçinin normal bir saatlik çalışması ücretinden en az yüzde elli zamlı ödenmesi gereken bu ücret; daha zamlı da ödenebilir ama daha az ödenemez. Hesaplama için yapılması gereken ise; işçinin aylık ücreti 225’e bölünür çıkan sonuç 1.5 ile çarpılır, bu sayede orata çıkan rakam işçinin 1 saatlik fazla çalışma ücreti için ödenmesi gereken bedeli gösterir.

Fazla Çalışma Ücretinin Üst Sınırı:

İş Kanunu madde 41’de kanun koyucu fazla çalışma süresine bir üst sınır getirmiştir, bu belirlenen üst sınır bir yıl için en fazla 270 saat çalışma yapılabileceğine dairdir.    Uygulamada böyle bir sınırlamadann çıkarılan anlam; işçinin yıllık 270 saatten fazla çalışması durumunda sadece 270 saatlik fazla çalışma bedelini alabileceği değil, işçiyi korumak amacıyla işverene bir sınırlama getirildiği üzerinedir. İşçi yıllık 270 saatten fazla çalışmış ise işveren işçiye fazla çalışılan her saat için kanunda öngörülmüş ödemeyi yapmalıdır.

Yargıtay 9. H.D. E.2004/9638, K.2004/25610, T.10.11.2004 sayılı kararın uyarınca “1475 sayılı yasanın 35. maddesindeki sınırlamalar daha fazla çalışma yaptırılmaması ile ilgilidir. Bu yasağa rağmen işçi 90 günden fazla mesai yapmış ise bu fazla çalışmaların ücretini isteyebilir. Bu nedenle davacının bu sınırlamayı nazara almadan fiilen yaptığı fazla mesai çalışma süresi ve alacakları belirlenmeli ve sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.”

            Yukarıda ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı üzere kanun koyucu tarafından işçinin fazla çalışması durumundan kazandığı haklar güvence altına alınmıştır. Fazla çalışma ücretine hak kazanmış ancak bu kazanılan bedeli işverenden alamamış olan işçi yukarıdaki anlatılanlardan yola çıkarak yargısal süreç başlatabilir.

Av. A. Gökçe GÖKER

 

 

 

HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASININ HUKUK DAVALARINA ETKİSİ

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun  231.maddesinde işlenmiştir. HAGB özetle: Sanığın ceza kanunu anlamında bir suç işlediği sabit olmakla birlikte, sanığa yüklenen bu suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda karara bağlanan ceza, iki yıl  veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; bu cezanın şartlı bir şekilde 5 yıl boyunca ertelenmesidir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında belli bir denetim süresi boyunca bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade etmektedir. 5 yıllık olan  bu denetim süresi içerisinde hakkında HAGB’na karar verilmiş kişi kanunda öngörülmüş şartlara uygun davranmakla yükümlüdür; aksi halde mahkeme, açıklanması ertelenen hükmü açıklayacak ve kişinin işlediği suçtan dolayı aldığı cezanın uygulanmasına emredebilecektir.

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararı İçin Gerekli Şartlar:

  • Sanık hakkında verilen cezanın 2 yıl veya daha az süreli olması yada adli para cezası olması gerekmektedir. HAGB kararı verilirken suçun niteliğinin hiç bir önemi yoktur. Yani suç taksirle veya kastla işlenmiş olabilir.
  • Sanık tarafından işlenen suçta ortaya maddi zarar çıktı ise bu zararın karşılanması gerekmektedir.
  • Sanık daha öncesinde kasıtlı bir suçtan dolayı ceza almamış olmalıdır. Kanun koyucu burada taksirle işlenen suçları HAGB’na engel görmemiştir. Yani sanık taksirle yaralama veya taksirle öldürme suçlarından hüküm almış ise bu HAGB’na engel teşkil etmeyebilecektir.
  • Hakimin sanığın yeniden bir suç işlemeyeceğine dair olumlu yönde kanaat getirmesi gerekmektedir.
  • Son olarak sanık hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmiş olmalıdır.

 

Hakkında  hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen sanığın normal adli sicil sorgulamalarında bu suçtan dolayı herhangi bir sicil kaydı gözükmemektedir. Bu tür kararlar özel bir sistemde tutulur ve ancak hakim veya savcılar tarafından görülebilmektedir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı temyiz yolu kapalıdır. Sanık işlediği suç hakkında verilecek olan kararı temyiz etme kararında ise HAGB mahkemece onayına sunulduğunda bunu kabul etmemelidir.  Ancak sanık veya sanığın vekili hükmün açıklmasının geri bırakılmasına karar veren mahkemeye 7 gün içinde itiraz dilekçesi vererek karar itirazda bulunabilmektedir. Kararı veren mahkeme itiraz dilekçesini aldıktan sonra kendisi itirazı kabul edip kararını düzeltebilmektedir. Ancak kararı veren mahkemece itirazı yerinde görmez ise ; itiraz dilekçesini yetkili mahkemeye yollar. İtiraz dilekçesinin gönderileceği yetkili mahkeme tayin edilirken izlenecek yol şöyledir; HAGB’na karar veren mahkeme Asliye Ceza Mahkemesi ise ititraz dilekçesinin incelemeye yetkili mahkeme o bölgedeki Ağır Ceza Mahkemesi’dir, HAGB’na karar veren mahkeme Ağır Ceza Mahkemesi ise itiraz dilekçesini incelemeye yetkili mahkeme ise HAGB kararı veren Ağır Ceza Mahkemesini sıra numarası olarak takip eden Ağır Ceza Mahkemesi’dir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesinden itibaren sanık 5 yıl boyuna kasten işlenmiş bir suçtan hüküm almaz ise bu 5 yıllık süre sonunda açıklanması geri bırakılan suçtan dolayı aldığı hüküm ortadan kalkacak ve davanın düşmesine karar verilebilinecektir. Ancak sanık, bu 5 yıllık süre içinde kasten bir suç işler ise mahkeme açıklamasını geri bıraktığı hükmü açıklayacak ve sanığın HAGB’na konu olan suçtan infazı başlayacaktır. Aynı zamanda sanık kasten işlediği suçtan dolayı ayrı bir soruşturma ve kovuşturma sürecine tabii olacaktır.

HAGB’nin Hukuk Davalarına Etkisi:

Genel bir kural olarak Ceza Mahkemelerince verilen kararlar, Hukuk Mahkemeleri’nde hukuk hakimlerinide bağlamaktadır. Ancak HAGB kararında ortada ceza hukuku anlamında kesinleşmiş bir hüküm bulunmadığından Ceza Mahkemesi’nce verilen bu kararın Hukuk Mahkemeleri’nin kararına etki edemeyeceği Yargıtay içtihatlarında açıklanmaktadır. Hukuk Genel Kurulu’nun E.2011/19-639, K.2012/30 sayılı kararırında aksi düşünüldüğü taktirde ortaya çıkacak sonuçlar ise şöyledir:

  • 5 yıllık denetim süresi içinde kasten bir suç işlendiği takdirde mahkemece hüküm açıklanacak ve sanığa temyiz hakkı doğacaktır, şayet yapılan temyiz incelemesinde ceza mahkemesi kararı bozulursa hukuk mahkemesi kararınında dayanağı ortadan kalkacak ve yargılamanın yenilenmesi gündeme gelecektir.
  • 5 yıllık denetim süresi bittikten sonra hukuk mahkemelerinde dava açıldığında ortada ceza mahkemesi kararı bulunmadığından , kanunlar uyarınca hukuk hakimini bağlayıcı bir karardan söz edilemeyecektir.
  • Bir olayda birden fazla sorumlu olduğu hallerde sanıklardan biri hakkında 5 yıllık süre içinde, diğeri hakkında 5 yıllık süre geçtikten sonra hukuk mahkemelerinde dava açılması halinde her iki davalı hakkında aynı olay sebebiyle farklı kararlar verilebilecektir. Bu durum gerçeklerşir ise de adalete olan güver sarsılacaktır.

 

Sonuç olarak maddi olgunun belirlenmesi yönünden, HAGB kararı kesinleşmiş bir ceza hükmü olmadığından, hukuk hakimini bağlamayacağının kabulu gerekmektedir. Nitekim yerleşik Yargıtay içtihatları bu yöndedir.

 

                                                                                                                                                Av. A. Gökçe GÖKER

TAŞINMAZ SATIŞ VAADİ SÖZLEŞMESİNİN GEÇERLİLİĞİ

 

Türk Borçlar Kanunu Madde 237 – “Taşınmaz satışının geçerli olabilmesi için, sözleşmenin resmi şekilde düzenlenmesi şarttır.Taşınmaz satışı vaadi, geri alım ve alım sözleşmeleri, resmi şekilde düzenlenmedikçe geçerli olmaz. Önalım sözleşmesinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır.”

Taraflar arasında yapılan sözleşme adi yazılı şekille yapılmıştır. Türk Borçlar Kanunu madde 237 uyarınca gayrimenkul satım sözleşmesi veya Taşınmaz satışı vaadi satım sözleşmesi RESMİ ŞEKİL şartına uyulmadıkça geçerli olmayacaktır. Nitekim Borçlar kanunu bu şartı geçerlilik şartı olarak kabul etmektedir. Taraflar arasında hukuki olarak geçerli bir taşınmaz satımı amacıyla düzenlenmiş resmi sözleşme bulunmamaktadır. Bunun akabinde  karşılıklı olarak ne satılan taşınmazın devri borcu, ne de taşınmazın bedelinin ifası borcu meydana gelmektedir.  Adi yazılı şekilde yapılmış olan sözleşmeyle şekil şartı oluşmadığından asıl borçlar meydana gelmemektedir. Cezai şart borçlar kanununda fer’i borç olarak kabul edilmektedir. Yani bu borçlar asıl borca bağlı olarak ortaya çıkmaktadırlar. Eğer asıl borç meydana gelmemiş ise bu durumda fer’i borçlardan da bahsedilemeyecektir.

Yargıtay 13. Hukuk dairesi 2008/3543 esas ve 2008/8902 karar sayılı tesis etmiş olduğu kararında da bu duruma ilişkin olarak açıklamalarına yer vermiştir.  “Dava, tapulu taşınmazın başlıklı adi senetle satışının kararlaştırılmasından kaynaklanmaktadır. Bir taşınmaz malın veya payının mülkiyetinin başkasına devri ya da devir vaadini öngören sözleşmelerin geçerli sayılması BK 213, Tapu Kanunu 26. madde ve TMK 706. madde uyarınca resmi şekilde yapılmasına bağlıdır. Burada öngörülen şekil, sözleşmenin geçerlik koşulu olup, kamu düzenine ilişkindir ve doğrudan gözönünde tutulur.”  

Yargıtayın vermiş olduğu bu karar ışığında hareket edilerek, yapılmış olan adi şekilli gayrimenkul satım sözleşmesi veya taşınmaz satım vaadi sözleşmesinin hukuki bir geçerliliği bulunmamaktadır. Bu nedenle geçersiz yani adi yazılı sözleşmelere dayanarak tarafların birbirlerinden cezai şart istemelerine olanak yoktur. Bu sözleşme gereğini yerine getirmek istemeyen bir taraf diğer tarafa aldıklarını geri vermek ve diğer taraftan da verdiklerini (kaparo v.b. adı altında da olsa) hakkına sahiptir. Uygulamada taraflar bu nedenle birbirlerine verdikleri kaparo adı altında bedelleri geri isteyebilir.